17 Kasım 2011 Perşembe

Koptuk!

Bu sefer kayış koptu, bu sefer gerçekten bir şeyler koptu.

Bir şeyler bitti tamamen sanırım. Nereyi imzalıyoruz demeye bile gerek kalmadan bitti, göz yaşlarının sel olması kaldı artık sadece geriye, onu da ben beceremiyorum.

Sabah gördüğüm rüya sanki gerçekmiş gibi davrandım çeyrek saat önce. O da gülümsemiyor zaten artık eskisi gibi. Ben de bakmayınca. Koptu kayış, koptu.

Yanından geçerken yüzüne bile bakılmayacak bir adam olmaya çalıştım haftalardır. Artık adam değilim sanırım. Buna da sevinen bir ben varımdır dünyada.

Koptu, koptu! Kayış koptu...!

16 Kasım 2011 Çarşamba

Lanetlendim

Hayatımda ilk kez uyandığımda gördüğümün rüya olduğu için bu kadar şükrediyorum.

Ve ilk kez bir rüyada bu kadar sinirleniyor, aynı zamanda bu kadar üzülüyorum.

Sevdiğin kişinin başka sevgilisinin olması sonu mutlaka kaçınılmazdır, ne kadar erteleyebiliriz ki sonuçta? Ama gözünün önünde olması sürekli? Kimlere vuracağını, nereleri yumruklayacağını bilememek...

Ve gece yatmadan önce arkadaşıma "rüyama girmesinden korktuğum için uyuyamıyorum." dediğimde, kastettiğim tam olarak da bu değildi. Masumca yapılmış bir şakaydı o. Niye böyle birşey oldu lan?!

Ve ilk kez içtiğim sigaranın öksürüğü yankılanıyor boş odamın duvarlarındaşu anda. Sanırım bahsettiğim sonu biraz daha erteleyebilirsek ve ben biraz daha kastırırsam bu gerçekleşmeden tahtalı köye gidebilirim. Uzun zamandır yaptığım muhteşem gelecek planım da budur.

Şimdi paketimde kalan artıkları temizleyeyim de, derslerime gireyim. Uzun zamandır sabah 9 derslerine uyanamıyordum. Bu rüya belki de iyi bir vesile oldu. Şimdilik görüşürüz, hadi gömdüm.

12 Kasım 2011 Cumartesi

Senin Hayatın Kaç Santim?

Selam dostlar ve dost kalmaya devam edecek olanlar.

Sonbahar geldi de geçiyor. Bir sararmadır gidiyor ortalık. Bense şu dökülen yapraklar gibi toprağa düşeceğim günü bekliyorum hala.

Farkediyorum ki yapraklar sonbaharda dökülüyorken bizim sonsuzluğa ne zaman intikal edeceğimiz belli değil. Yaprak gibi bilmiyoruz ömrümüzün sınırlarını. Belki bugün bu yazıyı yazdıktan sonra öleceğim, belki de yarın yollarda sürünürken. Belki 50 yıl daha yaşarım. Ne zaman ölürsek ölelim değişmeyen tek şey hayatın kısalığı. 100 yıl da yaşasa bir insan, dünyada yapmak istediği fakat yapamadığı şeyler olacaktır. Hayat kısa be. Ne zaman biteceğini bilmediğimiz bir hayatımız ve gerçekten yaşayıp yaşamayacağımızı bilmediğimiz bir geleceğimiz var uğruna yıllarımızı harcadığımız.

Harbi lan! Napıyorum ben? Neyin uğruna uğraşıyoruz? Şimdi ölsem, pişman olmaz mıyım bir diploma için kıçımı yırttığım 14 yıla? Hani nerde diploma? Yok...

Eğitimi bir kenara bırakalım. Tekrar tekrar, hayat kısa be canlar. Bugün 1-2 yıldır çektiğim acıyı düşündüm de. Bunlar hayatımın en güzel seneleriydi. Kendimi üzüyorum ben bu 1-2 senedir. Ne için? Tek bir kişi için. Saplanıp kalmışım sanki. Yaptığımın kendim için iyi olmadığının, kurtulmam gerektiğinin farkındayım ama kurtulmak da istemiyorum bir yandan. Şu kısa hayatımızı acılarımızla, üzüntülerimizle mahvetmek akıl kârı iş değil. Üzüntüleri unutmalı ve basit şeylerle mutlu olabilmeliyiz. Söylemek ne kadar da kolay değil mi?

Anı yaşayalım canlar. Benimle misiniz? Ayağa kalkın ve üzüntülerinizi siktir edin! Şimdi oturabilirsiniz.

Son olarak şu sözü de paylaşmadan bitirmeyeyim bu sikko muhabbeti:
"İnsanlar plan yapar ve tanrı güler."

Şimdi amına kodumunun elektrik-elektronik ödevini yapmam lazım. Ödevler sikimde olmazdı da, salı sınav var, biraz çalışmış olurum böylece. Hadi baş baş! Your Rock'la kalın.

4 Kasım 2011 Cuma

Kasım Olmuş Yazmayalı

Neymiş efendim, duyguların değişmemiş, değişmeyeceğinden eminmişsin... Bunun son konuşmamız olması gerekiyordu. Olmalıydı. Kaçtım, görmezden geldim, yolumu değiştirdim. Bir gülüşünle yine yıktın sana karşı inşa ettiğim tüm kalelerimi. Ne olurdu selam vermesen, yüzüme bakmasan?